Ali Yalçın: İradenle köhne düzeni değiştir

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın 16 Nisan'da gerçekleştirilecek halk oylaması için, "İradenle Köhne Düzeni Değiştir" başlıklı bir makale kaleme aldı.

Ali Yalçın: İradenle köhne düzeni değiştir
15 Nisan 2017 Cumartesi 17:45

Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın 16 Nisan'da gerçekleştirilecek halk oylaması için, "İradenle Köhne Düzeni Değiştir" başlıklı bir makale kaleme aldı.

Yalçın makalesinde referanduma neden 'Evet' dediğini tek tek açıkladı. İşte Yalçın'ın kaleminden referendum ve 'Evet' tercihinin nedeni;


Aziz Milletimize… 

Hatırla! Sınırları onlar çizdi; inancını ve düşünceni tanzim etmek için her türlü hileye başvurdular.

Dilini çaldılar; merhametle yoğrulmuş kavramlarının ördüğü sözünün hükmünü bastırmak için kulakları sağır eden bir gürültüyle saldırdılar. Ne olur, hatırla…

***

İnan, her şey inanmakla başlar kardeşim; İnandığını bilsem de, inancımızın bana verdiği emanet bilinciyle bir hatırlatma yapmak istiyorum:

Geçen yüz yıl ve bu yüzyılın ilk çeyreğinde senin inancını ve sesini bastıran gürültüye inat, hakikat bizi çağırıyor.

Batının azgın iştahının cehenneme çevirdiği bir dünyada, adaletin ve merhametin inşa ettiği tarih bizi çağırıyor.

Kapitalist emperyalizmin çarkları arasında ezilen insanlık bu toprakların adaletini çağırıyor.

Doğu da Allah’ındır, batı da. Yeryüzü, inançla, irfanla yoğrulmuş Anadolu insanının kaldırdığı hürriyet bayrağını gözlüyor.

***

Doğudan ince bir sızı gibi derinden gelen sesi dinle…

Kuzeyin sıkışmış ruhunun vaveylasına, güneyin acıyla yoğrulmuş yakarışlarına gönlünü aç…

Batıda yükselen homurtulara dikkat et!

Köhne dünyanın çürümüş sütunları bir bir yıkılıyor: Kapitalist emperyalizmin oluşturduğu anaforda, bütün çığlıkları bastıran çatırdamanın gittikçe yükselen sesine kulak ver.

***

Hamle sırası şimdi sende, “ya şimdi ya da hiç” diyerek kalk ayağa kardeşim.

***

Korkma! Bin dört yüzyıl önce vahiyle mühürlenmiş “korkma” hükmüyle ile başlayan bağımsızlık bildirgen İstiklal Marşı sana öğüt veriyor, dinle: Sen özgürsün; Özgürlüğe müptela ruh, hangi yükten korkar ki!

Sen sömürü düzenine karşı hürriyet kalesisin. Kenarda durduğun yetmez mi?

Setleri yık! Tarihin öznesi ol yeniden.

***

Geçen yüzyıl sana cephede dur dediler; emperyalizmin uzak karakolu yapmak istediler.

O zamanlar vicdanının ne kadar kanadığını biliyorum! “Kan kusup şerbet içtim” demenin nasıl da ağır bir yük olduğunu senin yüzünden okudum.

Bak vesayetin çarkları kırılıyor artık; Küresel emperyalizmin oluşturduğu oligarşik sistem çatırdıyor! Ha gayret kardeşim kalk ayağa; omuz ver bu uğraşa korkmadan.

***

Ezberlerden oluşmuş kuleleri bir bir yık! O ezberler ki, sömürgeci düzenin oluşturduğu kan deryasına bulaşmış kelimeleri barındıran sözlükten ibaret.

Seni özgürlük, refah, demokrasi ve insan hakları gibi kanla takdis ettikleri kavramları kullanarak bir cenderenin içine hapsetmek istediler. Yılların heba oldu el kapılarında; bıkmadın mı?

***

Hey kardeşim! Gözümün nuru… Sen diye seslensem de, sendeki benin ve bendeki senin hikayesini yani bizim hikayemizi anlatıyorum…

Ne demişti Cemil Meriç? Bizim hikayemizi nasıl anlatmıştı, hatırla!

Bütün Kur'anları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalı’nın gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın!

O Avrupa ki, sömürgecilik döneminde mazlum kanıyla köklerini suladıkları sözde birlik ağacı ilk fırtınada yere devrildi.

***

Avrupa denilen köleci düzenin üzerindeki yaldızlar döküldü; Altından sağıyla soluyla sığınmak zorunda kaldıkları kilise ve faşizm anıtı çıktı; harcı mazlum kanı olan emperyalizmin kalelerinden biri ha düştü düşüyor, gör.

Sen ki, bu hercümerç içinde şekillenen tarihin tam ortasındasın, farkında mısın?

Sen ki, yeniden tarihin öznesi olma yolundasın, anla! Omuz ver omzuma, ha gayret.

***

Emperyalizm en kanlı oyunlarından birini daha oynuyor: Geçen yüzyıl senden ayırdıkları kardeşlerin, maalesef bu oyunun nesnesi yapıldı. Sen kalkmazsan, Türkiye kalkmazsa bu kanlı oyun devam edip gidecek.

Sana, son çekildiğin sınırın ardından slogan atmak yakışıyor mu? Bana, hakikati doğurmayan cümleler kurmak yakışıyor mu?

***

Yaşanan bu kanlı oyun, daha dün yaşadığın ve seni tarihin dışına iten oyunun yeni perdesinden ibaret. Sen dirayet göstermezsen, ben gayret etmezsem, zihninin bir köşesine atarak uzaklaştırdığın coğrafyada yaşananlar gelip seni de bulacak.

Suriye, zihnin kadar uzak.

Irak, gönlün kadar yakın.

Afganistan, haritalarla üstü örtülmüş sensin.

Arakan, Moro ve daha nice kardeş yurtları, emperyalizmin kelimeleriyle örülmüş sahte sınırlar kadar uzak.

***

Giden sensin, ölen biz; Sömürülen sensin, yok olan biz; Emperyalizm, kanlı cürufunu bizim üzerimize boşaltıyor. Dur de… Bu küresel çirkefe karşı, hakkı haykır. Zulmü akradite eden küresel mevzuat söylevlerine karşı, “dünya beşten büyüktür” iradesine sahip çık. Kendi hukukunu ayağa kaldır.

***

Ne olduğunu görmen için 15 Temmuz’u bir kere gözünün önüne getir; Her şeyin apaçık ortaya serildiği geceyi. Vesayetçi beyinlerin ürettiği kurgu iftirasına kulak asmadan, furkan hükmündeki gönlüne vur, gizli ordular gibi birden beliriveren kahramanları adalet hanesine koy…

O gece hüküm gecesiydi, benim kardeşim; O gece, tarihin içinde, küresel emperyalizme düğüm atan evrensel bir çağrının ılık nefesiyle aydınlandı.

Tam bağımsızlık bayrağı, tüm haşmetiyle o gece göndere çekildi; Özgürlüğün resmi, fert fert o gece bir kere daha çizildi.

Bu toprakları mayalayan ruh, aziz milletin varoluş gerekçelerini satırlara sığmayacağını anlatan kutlu söz gibi hükmünü icra eyledi o gece. Senin adalet anlayışındı ayaklanan, hatırla.

Sen ki, bu mübarek vatan gibi bütün mazlumları gönlünde taşıyan bir cevhersin.

Sen ki,  şüheda kanıyla ifadesini bulmuş nazlı bayrağımız gibi hürriyetin timsalisin.

Hatırla… O kutlu gecede bırakın uşaklarını, emperyalist dünyaya meydan okuyan senin, benim, hülasa bizim ruhumuzun o saf iradesiyle köhnemiş düzenin biteceğini ispat ettik. Bırak o laf kalabalığı ile fitne ateşine söz taşıyanları. Bırak yalanlarında boğulanları. Bırak hakikati bastırmak için gürültü çıkaranları. O gece verilen hükmün icrası gerçekleşmektedir, inan.

***

Aziz dostum, senin irfanına yaslandım. Arife laf gerekmez onu da biliyorum. Hasbihal eylemek için söz bize düştü… Arifler yoğuran gönlüne sığınarak, bugünün muhasebesine ve geleceğin umuduna dair söze devam edeyim, izninle.

Biz, bu topraklara yabancı sözlerden çok çektik; bize, bin yıllık irfanın yoğurduğu söz gerek.

Dünyanın hercümerç içinde savrulduğu bir demde, kardeşlik hukukunun oluşturduğu ünsiyet duygusuyla safları sıklaştırmak zorundayız. Biz, kimseyi ötekileştiren olmayalım. Biz, 16 Nisan’da tecelli edecek güçlü irade ile birlikte, bizim gibi düşünmeyenleri de kuşatacak sözü bulup çıkaralım. Fakat manipülasyondan medet umanları, bu toprakların sözünü vesayetin ezberlettiği kelimelerle bastırmaya çalışanlara karşı da uyanık olalım.

Biz, birlik mayasının ne olduğunu bilen bir topluluğuz. Kendimizi erdemliler hareketi olarak tanımlıyoruz değil mi? Biz erdemde ısrarcı olacağız. Cümle varlığın birliğini dile getirip, adalet anlayışımızla yeni ufuklara açılacağız. İşte sen, ben bu ufkun hemen berisinde, yeni uğraşlar için hazır bekliyoruz.

 ***

Aziz kardeşim…

Ezberlerle kurulmuş kartondan kaleler yıkılırken, Türkiye güneşi en berrak şekilde ortaya çıkarken, yarasalar vesayet mağarasının en kirli dehlizlerinden kirli kelimeler fırlatıyorlar. Fırlatsınlar, ne gam! Güneş balçıkla sıvanamaz. Yeter ki kendimize güvenelim. Yeter ki bu toprakların mayasıyla yoğrulmuş özgürlük ve bağımsızlık bilincine yaslanalım.

Tarih boyunca iki sistem hep karşı karşıya gelmiştir: Bir tarafta, insanın eşref-i mahlukat olduğunu söyleyen hürriyetçi sistem, diğer tarafta ise insanı ilk başta baştan çıkarıcı söylemlerle kuşatan, sonra da onun elini kolunu bağlayıp yalıtan köleci sistem.

Tarihin son beşyüz yılında köleci sistem tüm silahlarını kullandı ve insanlığı kuşattı. Bir avuç azınlık haricinde bütün insanlık köle durumuna düşürüldü. Tıpkı firavunların ehramlarına benzeyen bir sistemdi bu. Görece refahın baştan çıkarıcılığı ile bizim eşref-i mahlukat olarak tanımladığımız insan, tekelci sermayeye hizmetkar kılınmak için tahtından indirilip, beşere dönüştürüldü.

Tarih döngüsünü tamamlıyor. Köleci sistem, kendinin mutlak iktidarının uzun süreceğini düşünerek, sistem içinde krizlerle yolu düzleştirmek istedi. Fakat olmadı. Şu anda, kapitalizmin karşısındaki en büyük bariyer, bu beşyüz yıllık sistemin ürettiği cüruftur. Egemenler bu cürufu İslam dünyasının üzerine boşaltmak için büyük çaba sarfediyor. İşin özü budur.

Aziz dostum, bu hakikati iyi bellemek gerek; Türkiye’yi ve onu oluşturan Selçuklu ve Osmanlı tarihlerini bu perspektiften değerlendirmek gerek ayrıca.

***

Anadolu, fetihle başlayıp, özgürlük ve sorumluluk dengesini sağlayan adalet anlayışıyla yoğrulmuş bir coğrafyadır. Anadolu’nun fethi, Roma hukuku yani kölecilik müktesebatının hâkim olan coğrafyanın, dönüşerek hürriyete kavuşturulmasının başlangıcıdır. Selçuklu ve Osmanlı bu tarihsel dönüşümün tarihidir, işte. Önümüzdeki sürecin neye tekabül ettiğini bir de bu perspektiften değerlendir.

***

İnsanın hürriyeti gerçeklerle sınanır, aziz dostum. İnsan gerçeği omuzlayabildiği müddetçe özgürdür. Şimdi, acı bir hikayenin nasıl başladığına geldi sıra.

Toplumlar, milletler bir noktaya ulaştıklarında, yapıp etmelerini kendinden bilmeye başlar. İşte bozulmanın miladı da burasıdır. Osmanlı da, bu evrensel hakikate muhatap oldu ve bir süre sonra da başkalarının ağlarına düştü.

1838’de Balta Limanı anlaşması bu hazin hikayenin tam merkezinde durur. Hani vesayet diyoruz ya, vesayet ağlarını bu anlaşmayla güçlendirdi. Çözülme dediğimiz süreç de hızlandı. Sonra gerisi iplik söküğü gibi geldi.

“Toprak kayıpları mı?” diyor bir bilge adam. Kaybettiklerimizin en basiti topraktı; Türkiye ruhunu kaybetmişken, diğer kaybetmelerin esamesi mi okunur?

***

Kurtlar boğuşmasında oradan oraya savrulduk son yüzelli yıldır: Geçen yüzyılın en büyük kıyametlerinden biri bizim üzerimizde koptu. Savaştan savaşa sürüklendik! Tarihin en büyük kıyımlarına maruz kaldık. Ve savaşmaktan yorgun düştük. Biraz soluklanmaya ihtiyacımız vardı.

Aziz millet, bütün hakikatiyle üzerine çöken gerçekliği karşılayıp omuzlamanın yollarını buldu. En büyük silahı sabır ve sessizlikti. Yabancılaşmış aydınların, siyasetçilerin yabancı sözlerini istihza ile baktı. Uluslararası sistem ve taşeronları oyun üstüne oyun kurdu. Fakat millet, “oyun kurucuların en hayırlısı Allahtır” diyerek, kurulan oyunları sabırla, tevekkülle birbir bozdu.

Bu ruhu anlamayan, aziz milleti de anlayamaz; başkalarının ezberlettiği kelimelerle kendinden uzaklaşmış aydın görünümlü cahiller, tam da bu sebepten millete karşı parmağını sallayarak konuşur.

***

Vesayet denilen karakancolozun bizim üzerimize ördüğü ağın hikayesi. Ama yağma yok! Millet, koca bir tarihin taşıyıcısı. Vesayetten aldığı güçle parmak sallayanlara pabuç bırakacak değil. Hiç de bırakmadı. Bu aziz millet hesap görücüdür çünkü.

Aziz kardeşim, vesayet yalan üzerine söylem geliştirir. En son yalanı biliyorsunuz; rejim değişecek! Biz buradan haykırıyoruz.

Cumhuriyetin kökleriyle bütün dünyaya meydan okuyoruz. Selçuklu biziz! Osmanlı biziz! Selçuklu’nun ve Osmanlı’nın devamı olan Cumhuriyet’in ta kendisiyiz.

***

Aziz kardeşim bu ülkede, birileri olayları hep tersinden okudu. Bugün cumhuriyet elden gidiyor diye nutuklar atanların tarihlerine bir bakın. 1960 darbesinde onlar var. 60 darbesini bayram diyenler onlar. 61 anayasasını özgürlükler anayasası diyen onlar. Fakat ne hikmetse, 60 darbesi bizzat cumhuriyete vurulan bir darbedir.

Daha açık bir ifadeyle, cumhuriyetin bağımsızlığını, NATO’ya veren darbe 27 Mayıs darbesidir.

61 Anayasası NATO’cu vesayetin mevzuatıdır. 12 Eylül anayasası da, bu mevzuatın yenilenmesinden ibarettir. Yani neo-liberalizmin tahkimatıdır.

Ama bu tahkimatta tarihin çöplüğüne gidecek. Onun için bu kadar yalan söylüyorlar. Onun için değerlerimizi istismar ediyorlar.

Terör vesayeti, istikrarla kırıldı. Oligarşik vesayet, millet tarafından dağıtılmak üzere.

Etrafına bak aziz kardeşim, seni istismar etmek isteyenlerin gerçek yüzünü görürsün. Basit bir soru sor: 15 Temmuz’da iradesini kanla sınayan bir millet, despotik bir sistemin oluşumuna izin verir mi?

Yüzüne bak; nasıl tedirgin olduğunu göreceksin.

Mesele açık ve net: iradesini kanla sınamış bir milletin alacağı karar bağımsızlığın tahkimatı olacaktır.

Küresel vesayet ve onların taşeronları, aziz milletin irade kullanma yetisini hazmedemiyorlar aslında: Türkiye, darbe ile dayatılan anayasalara karşı kendi iradesini ortaya koyuyor. Dava budur. Çıldırmalarının sebebi de budur.

***

Evet kardeşim; ortaya koyacağın irade sadece yerel vesayeti değil bu küresel vesayeti de bitirecek.

Evet kardeşim; ortaya koyacağımız irade, sadece Anadolu’nun şahlanışına değil, sadece tarihimiz uyanışına değil, koca bir dünyanın, bütün insanlığın yeni düzen arayışına ve kurmasına da aracılık edecek.

Evet, kardeşim; işte tam da bu yüzden EVET! 

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.