Sesini Duymakta Zorlandığımız İç Ses


Fatih Ardıçlı

Fatih Ardıçlı

25 Ekim 2015, 00:02

Bana bu satırları yazma fırsatını veren ve yakın bir zamanda büyüklerimiz tarafından kurulan, kamusaati.com haber sitesine ve kurucularına teşekkür ediyorum. Yayın hayatında hayırlı haberler yapmalarını diliyorum.

Köşe yazısı yazma fikri ortaya çıkınca, aklıma merhum Galip Erdem geldi. Yazdıkları sebebiyle başı çoğu zaman gazete patronlarıyla derde girmiş ve işine son verilmiştir. Bu işten çıkarılmaların bir başkasını yaşadıktan sonra köşe yazarlığına yeni başladığı bir gazetede ilk olarak “Bu gazetede belki inandıklarımın hepsini yazamayacağım, ama inanmadıklarımı asla yazmayacağım.” satırları ile başlar. Bu satırların ışığında şahsıma ayrılan bu bölümde inandıklarımı yazacağıma sizleri temin ederim.

Gündelik iş, okul ve bilumum koşuşturmanın arasında, biraz nefes almak ve olaylara farklı açılardan bakmak adına edebiyat, tarih, siyaset ve güncel konular hakkında insana, yani bize dair yazılar yazacağımı beyan ederim.

Galip Erdem ile başladığım yazıya yine ona ait, 12 Nisan 1965 tarihinde Zafer gazetesinde yazdığı “Bayram Duası”  başlıklı yazıdan bir parça ile devam etmek istiyorum. “Allah’ım, hırslarımızı yenmenin yollarını öğret bize, birbirimizi sevmenin yollarını öğret. Milletimize lâyık insanlar olalım, halka ve hakka hizmet etmesini bilelim. Bize ‘Büyük Cihad’ ın yollarını öğret, nefsimizi yenmenin sırlarını öğret, iyi görünmenin yetmediğini anlat bize, iyi olmanın yollarını öğret.” Âmin.

Ülkemizin karanlık süreçlerden geçtiği bu dönemde birbirimizi sevmeye ne kadar çok ihtiyacımız var aslında. Din, dil, ırk, mezhep, siyasi görüş ayırt etmeden birbirimize kenetlenmemiz gereken günlerden geçiyoruz.

Çoğu insani problemin birbirimizi yeterince sevmememizden kaynaklandığını düşünüyorum. Günden güne daha pragmatist bireyler haline geliyoruz. Hayatımızı kâr zarar hesaplarıyla idame eder olduk. Beşeri ihtiyaçlarımızın peşinde kendimizi heba ederken, ruhi ihtiyaçlarımızı göz ardı ediyoruz. Sadece cisim olarak yaratılmış gibi hareket ediyor, yaşıyoruz.

En son ne zaman gökyüzünü, yıldızları seyrettik? Bir çiçeğin tomurcuklanmasına ne kadar zaman önce sevindik? Güzel bir kitap okuyalı ne kadar zaman geçti? En son ne zaman güzel bir müzik dinledik, şiir okuduk, tebessüm ettik, bir çocuk sevindirdik?  Eskiden ceplerinde şeker taşıyan teyzeler, amcalar olurdu, çocuk görünce verip sevindirmek için*. O değerli insanlarla karşılaşmak ne kadar zorlaştı farkında mısınız?  Bu sorular uzar gider.

Gönül dünyamıza vakit ayırmamız gerekiyor. Güzellikleri görmek, duymak, hissetmek ve paylaşmak gerekiyor. Ruhi açlıklarımıza çözüm bulmalıyız. Sevmeyi öğrenmeli, becerebilmeliyiz. Kavga ve nefret söylemlerini bir kenara bırakmalıyız. Birbirimizi sevmek için çaba harcamalıyız.

İlk yazıdan sözü daha fazla uzatıp sizleri sıkmak istemem. Meramımı anlatabildim sanırım. Sevince, sevdikçe güzelleşeceğimizi düşünüyorum. Bazılarına bu düşüncelerin çok ütopik geleceğini de biliyorum.  Sözlerime son verirken Yunus Emre hazretlerinden bir dörtlük ile bitirmek istiyorum.

Gelin tanışık edelim

İşin kolayın tutalım

Sevelim sevilelim

Dünya kimseye kalmaz

*Çocuk sevindirmek için illa yaşlanmayı beklememize gerek yok. Her yaştan bireyler olarak otobüste, işte, sokakta… gördüğümüz çocukları sevindirmek için yanımızda birkaç şeker taşıyabiliriz.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.