Kelime-i Tweet


Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

24 Temmuz 2016, 21:23

Kelime-i Tweet
​Hafıza kayıtlarımızı geriye doğru sardığımızda çok değil bundan yaklaşık üç yıl önce Peygamberimiz (a.s) ‘i ‘rüyasında görenler’, onun kendilerine tweetleri ikiye katlamaları gerektiğini salık verdiğini hızla yayıyorlardı sanal âlemde. Fitne yağdıran tweetlerin, vahdetin sembolü olan tevhitlerin önüne geçtiği kasvet dolu saatleri yaşıyorduk o günlerde.

​Sosyal ağlar, kaleme dökülmeyen ve dile getirilmeyen duygularımız dışında ‘Yazıcı melekler’ gibi neredeyse her şeyi kaydediyorlar. ‘#Demokrasi Işığınla Yolsuzluklara Diren’ üst başlığı etrafında toplanan fitne ateşine 20 Ocak 2014 tarihinde iliştirdiğim tweette; ‘Müslümanlar Kelime-i Tweet’ten Kelime-i Tevhid’e döndüklerinde sorunlar çözülür’ diye yazmışım. Asıl ilginç olanı takvimler 16 Aralık 2013’ ü gösterirken Gazeteci Nuh Gönültaş’a cevaben; ‘Fitneyi tweetle çarptım elde var hüzün/Dostlar ağlamasın düşmanlar gülsün’ diye bir tweet göndermişim kişisel hesabım aracılığı ile.

​O günlerde Polis Akademisi’ nde öğretim görevlisi olan ve bu yapıya yakınlığı ile bilinen bir akademisyenin adeta düğmeye basarak fitne fitilini ateşlemesi elim ve miladi bir durum gibi geliyor akıllara. Yazdığı tweetler, Sayın Cumhurbaşkanımıza -ki o zaman Başbakan- ağza alınmayacak ağır küfür ve hakaret içerikli ifadeler barındırıyordu. Akabinde ise bu durumu ‘parmaklarının kalın olmasına ve klavyeye sığmadığı için yanlış anlaşılmaya meydan verecek ifadelere dönüştüğüne’ bağlayarak, hukuk tarihinin en trajikomik savunmasını yapıyordu. Konuya ilişkin gerekçe ‘takiyye’ sınırlarını zorluyor, takiyyenin, bu yapının kılcal damarlarına kadar nasıl işlediğini gözler önüne seriyordu.

​Geriye dönüp baktığımızda klavyelerde tweet atan ve attıran ‘kalın parmaklar’, aradan geçen üç yıllık süre içerisinde peyderpey palazlanıp kalınlaşmış ama buna karşın, 15 Temmuz gecesi halkın üzerine yağmur gibi ölüm yağdıran ağır silahların tetiklerine hiç de ‘kalın’ gelmemişti. Ne de olsa artık klavye pehlivanlığından darbe pehlivanlığına dikey geçiş yapılmıştı. Gezi eylemleri sonrası; mülaane ve mübahele (lanetleşme) mühendisinden mülhem; ‘biz bu işin içinde yokuz’ diye kasem/yemin eden gazete genel yayın yönetmenlerine de ihtiyaç yoktu artık. ‘Mülaane Mühendisi’ nin, ‘Takiyye’ teknisyenleri yetiştirmesinden daha doğal ne olabilirdi ki?

​​Öte yandan, Sızıntı Dergisi’nin Mayıs ve Haziran 2016 sayılarının kapak tasarımları, ipucundan çok bu kozmik yapının kodlarını açık bir biçimde ifşa ediyordu. Özellikle Mayıs sayısının kapağında, ‘algı operatörleri’ birden çok mesajı sığdırmışlardı A4 kağıdı büyüklüğündeki alana. Cennete açılan bir kapı, kapıya uzanan asker kıyafetli bir el ya da ‘tek ceket’ kıyafetli bir kol. İster haki kıyafetli el, yakın/dünyevi anlamı ile darbeyi çağrıştırsın isterse de uzak/uhrevi anlamı ile ‘Kurtarıcı Mehdi’ olmadan cennetin kapısı dahi açılamaz algısı oluşturulsun her hâlükarda kaygı verici kodları barındırmakta bu kapak tasarımı. Oysa bununla da yetinmiyor tasarımcılar, açılan ahşap kapının arkasında belirgin ve bariz biçimde ön plana çıkarılan haç figürü ile de zihinlere subliminal bir mesaj eşliğinde 25.kare kazınıyordu ince bir işçilikle.

İzmir’in Kestanepazarı’nda ‘iman ve eğitim’ hizmeti için yola çıkanların nasıl olmuştu da yolları, uluslararası tezgâhlarda dokunan Amerikan bezinin süslediği ve sergilendiği darbe pazarlarına sapıvermişti?
Sabah tespih, akşam ‘tedbir’ çeken ellere ne olmuştu da gündüz tweet, gece tetik çekiyordu fasılasız. ‘Dilinden başkalarının zarar görmediği insan’ olması gerekirken, ‘şeker şerbet yiyen ağızlar’ kardeşlerine galiz sözlerle saldırıyordu pervasız? Dua dua karıncalanması gereken eller ‘umre’ niyetine yollara düşüyordu vizesiz, ruhsatsız?

Oysa Kâinatın Sahibi’nin, ‘omuz başlarını denetleyen defterler’ inde mukayyed olan kayıtları önümüze sereceği günler hiç de uzak değil; 
“Yeryüzü yaman bir sarsılmayla sarsıldığı zaman, toprak ağırlıklarını dışarı çıkardığı ve insan «Ne oluyor buna!» dediği zaman, işte o gün (yer) Rabbinin ona bildirmesiyle bütün haberlerini anlatır.” (99/1-5)
‘Ödediğiniz vergiler size yol, su ve elektrik olarak geri dönecektir’ formatlı reklam kampanyalarına rahmet okutacak tarz ve üslupla; milletin himmet diye kendilerine verdiklerini mermi, kurban olsun diye verdiklerini, kurşun olarak geri verenleri elbet unutmayacaktır hafızalarımız.

Unutmayın ki; güven tek kullanımlıktır.
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Irfan - 8 yıl önce
Kalemine yüreğine sağlık
Misafir Avatar
Huseyin COLAK - 8 yıl önce @Irfan
Allah razı olsun.Sizlerin de gönlüne,gayretine sağlık.
Avatar
Akif - 8 yıl önce
Buram buram sitem ve tarih kokuyor. Birazda nefret
Misafir Avatar
Huseyin COLAK - 8 yıl önce @Akif
EyvAllah teşekkür ediyorum.
Avatar
Ayhan - 8 yıl önce
Çok güzel yazmışsınız Hüseyin hocom
Yüreģinize sağlık.
Misafir Avatar
Huseyin COLAK - 8 yıl önce @Ayhan
Allah razı olsun Ayhan Bey Hocam.