İç Hesaplaşma


Hüseyin Çolak

Hüseyin Çolak

05 Ekim 2015, 23:50

İçimize dönüp baktığımızda geçmişte kalan ne çok günah izi ile karşılıyor bizi yaşanmışlıklar.Gömleğin üzerine kadar çıkmış kalpteki kara leke’ denilen tam olarak bu belki de.Bedenimizin ruhumuzu esir aldığı günlerden kalma kaygısı yok umutlarımızın,korkularımızın ve çaresizliklerimizin oysa.

Rüzgarın yardım edemediği rotasız gemilerle yolculuktayız. Bir tebessüm bin kandil gibidir,aydınlatır yalnızlığın dehlizlerini.Buna karşın abûs çehrelerle selamlıyoruz gün ışığını.İçselleştiremediğimiz yapay terennümler,gecenin gizem soluyan sessizliğine eş sürüklenir göğümüzde bulutlar gibi. ‘Sensiz’ olmanın bir  eksiklik, sevmenin büyük yaralar açtığı canlarda hayat bulmak için çırpınıyor filizlenmeye fırsat bulamadan kuruyan fideleri aşkın.

Ken’an ilinde adına Züleyha diye not düşülen sevgiliye ‘Sevgim sana edepli sözüm sana yürekli olanındandır bilesin’ diyen kaç ‘Yusuf’ yüzlü vardır sokağımızda? En zor anında bile ‘Ben nefsimi temize çıkarmıyorum’ diyen kaç özeleştiri sahibi ikamet ediyor binamızda?

‘Yusuf’a talip olmak kuyuya talip olmaktır’ diyen Züleyha, bizim Züleyhamız mıdır? Zindan,sultan sarmalından geçen hangi köprü ayağı bilekli yiğit çalmıştır kapısını Züleyha’nın? ‘Kuyudan, zindandan, sultandan vazgeçip yalnız Yusuf’un olmaya geldim’ diyen.

Vakit,kimi zaman göçmen kuşlar gibidir;konar göçmez, göçer gelmez. Helalin hayali,hayalin helalinden evladır. Yanmak için aşk gerek,aşk yoksa yanmaya,yanıyorsan aşka ne gerek.Hangimizin haberi var dalındaki yasak meyveden? Sınandığımızın farkında mıyız sevdiklerimizle, makamla, şanla ve şöhretle. Sığınacak kaç kalemiz var, hangi hisar korur bizi onca tehlikelere karşın. Anne kucağı sıcaklığında kaç yürek açılır bize, şefkatle ve sarıp sarmalar bizi içimizde kanayan yaraya merhem olan.

İnsan akılla yaşamıyor aslında.’A’ yı atsan kıl kalıyor akıldan.’L’ yi atsan akı kalıyor aklın,karasından ayıramadan.Bir ‘Ç’ eklesen alnının çatına,farkı kalmıyor çakıldan.Kalbin varsa gerisi boş,kimse bakmaz kalıbına.Ey Dost! Şayet ister isen bu dünyada hoş bir yâren,aklını kalbinin emrine sun,yapayalnız kalırsın kalbini aklının uhdesine verirsen.

Bir melal denizinin çocuksu mavileri düşüyor avuçlarımızdan. Kayıp giden anılarımız değil; pişmanlıklarımız, ‘keşke’lerimiz bir kırlangıç ürkekliğinde uçup gidiyor ellerimizin arasından. İncinmişliklerimizle ovuyoruz acıyan yerlerimizi. Hani;

“Âşık der inci tenden
İncinme incitenden
Kemâlde noksan imiş
İncinen incitenden”
diyordu ya Muhammed Lütfi Efe şiirinde.

Eski çağın çağrısına kulak asmayınca ne çok kulaklarımızı çınlatıyor çağa yabancı sesler.’Bildim yâremi, yârimdendir’ diyen Niyazi-i Mısrî ismi ne de iğreti duruyor lisanımızda ve yabanıl satırlarda.

Göğümüzü kuşatan mutluluk bulutları önce avuç içlerimizi görmek istiyor sonra gözlerimizde yuvalanan gözyaşı sağanağını,koynundaki rahmeti yağmur diye düşürmek için toprağa.

Ey Kalbim! Selam dur semaya ki alınmadık selamı yoktur yeryüzünün…

Hüseyin ÇOLAK
Ankara-Ekim 2015

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.