Helsinki Günleri - II


Alpaslan Fakılı

Alpaslan Fakılı

02 Kasım 2015, 00:01

Yaklaşık on üç yıl Helsinki’de yaşayan çocukluk arkadaşım Serkan beni bekliyor, onunla buluşuyoruz. Beraber onun evine doğru yol alıyoruz... Yolda ona polisin uzun uzun sorular sorduğunu söylüyorum. Bana sorularla ilgili gerekçeler sıralıyor.

Yol üzerinde bir markete uğruyoruz... Yollar ve etrafın güzelliği beni büyülüyor. Yerlerde hiç çöp yok... Trafik çok düzgün ve kurallı akıyor. Türkiye'de olsa sağlı sollu pet şişeler, kraker ambalajları, molozlarla karşılaşmak kaçınılmaz olurdu diye düşünmekten kendimi alamıyorum ve üzülüyorum. 

Markette dikkatimi fiyatlara veriyorum. Fiyatlar oldukça yüksek, mesela; 1 kg domates 2.5, 1 kg salatalık 2.5 euro. Ekmek 0,50 € yani 1,50 TL. Burada hayatın oldukça pahalı olduğu etiketlerden anlaşılıyor.

Yolda çocukluk arkadaşım Serkan’la sohbet edip hasret gideriyoruz… Birazdan onun evinin olduğu binaya yaklaşıyoruz… Etrafı bol yeşillikli, yüksek ağaçlarla ve ağaçları da sincaplarla dolu evi gösteriyor Serkan…

Binanın hemen girişinde solda bir oda büyüklüğünde konteynırı andıran haki renkli bir oda var.  Daha sonra Serkan’ı anahtarıyla buraya girerken gördüğümde içinde ne olduğunu merak etmiştim. İçerde sıralı 5-6 çöp kovası var. Bunlar, üzerinde atık türlerinin yazılı olduğu çöp kovaları... Her birinin ne için olduğu üzerinde yazılı ve hiç birinin etrafına Türkiye’deki gibi çöp taşmamış olması(!) dikkatimi çekiyor…

Binaya yöneliyoruz… Araba parkında bile düzenlilik mevcut. Serkan’ın her gelişinde aynı yere park etmesinden oranın ona ait olduğunu fark ettim. Fark ettiğim bir diğer şey ise her arabanın çizgilere oldukça düzgün park etmiş olması. Arabaların önünde bir metre boyunda bir kutu var. Bu kutuların, kışın arabalar ve onların motorlarını ısıtmak için kullanılan elektrik prizi ve kablo olduğunu söylüyor Serkan. Malum Finlandiya kutba yakın, soğuk bir İskandinav ülkesi ve yazın hava, akşam saat 23.00 gibi kararıyor, 02.00 sularında aydınlanıyor. Kışın ise 10.00 gibi aydınlanıyor ve öğleden sonra 14.00 civarında kararıyor. Kışın hava -35’leri buluyormuş. Ama artık eskisi kadar soğuk olmuyormuş. Hatta Helsinki’de uzun yıllar yaşamış olan Serkan’ın dayısı eskiden İsveç’e, deniz donduğu için buzlar üzerinden arabayla gidişe müsaade edildiğini söylüyor… Şimdilerde bunun küresel ısınmayla mümkün olmadığını söylüyor…

Bu soğuk derecelerini duyunca arabaları ısıtma sistemlerinin gerekliliğine inanıyorum.

Eve yöneliyoruz. Binadan girince zemin katta sağda demir kapılı bizim bodrumları andıran bir yer var. Serkan orayı işaret ediyor. Şaşırmıyorum Fin saunası… Listeye bakıyoruz, daha sonra girmek için… Helsinki’de ilginç bir sauna tecrübesi de yaşıyoruz ilerde anlatacağım üzere.

Yukarı çıkıyoruz. Evde lavabodaki klozet susuz. Ama batı toplumunda böyle olduğunu tahmin ediyordum zaten, dolayısıyla şaşırmadım…

Fin vatandaşlığı da bulunan Serkan oradaki yaşama uyum sağlamış olacak ki akşam menüye dumanda pişmiş soğuk balık hazırlıyor. Oldukça lezzetli.  Demli çayla koyu muhabbetimize başlıyoruz.

Ertesi gün Serkan’ın lokantaya geçiyoruz. Serkan’ın elemanlarıyla tanışıyoruz. Türkiye’de manken olabilecek güzellikte kızların burada kasiyer olarak çalışması beni şaşırtıyor. Ama Serkan’ın söylediğine göre Finliler için bu durum oldukça normal. Hatta başbakanın eşinin de ortalama bir maaşla kasiyer olarak çalıştığını söylüyor.

Biraz işle ilgilendikten sonra Serkan, ön masada oturan biriyle tanıştırmak için beni çağırıyor. Faslı bir yazar. Daha önce Müslüman olan bu adam Hıristiyan olmuş ve Müslümanları Hıristiyan yapmak ve kafaları karıştırmak için tebliğ çalışmaları yapıyormuş. Sohbet ediyoruz, Arapça tabi. Arapça bilmeme şaşırıyor. O zamana kadar birçok kişinin kafasını karıştıran bu yazar bana da birkaç şey soruyor, cevaplıyorum. Allah’ın işi olacak ki kolay yerlerden geliyor sorular. “Evraklarımla geleceğim” demesine rağmen bu adamı bir daha görmüyoruz…

Masa etrafında süren muhabbetimize sırayla bir iki kişi daha katılıyor. İçlerinden biri ellili yaşlarda tipik bir yaşlı Finli bayan.  Bana yaşımı ve mesleğimi soruyor. Söylüyorum. Benim de Finli annem sayılacağımı söylüyor. Serkan’ın anlattığına göre onun Finli annesi sayılıyormuş.

Lokantada işler bitince şehri dolaşmak için yola çıkıyoruz. Kaldığımız yer Helsinki’ye 30 km. uzaklıkta Vanta. Hava o gün itibariyle ve o günden sonra kaldığım süreç içinde hep kapalı ve yağmurluydu. Ama şunu belirtmem gerekir ki burada iseniz oksijene ve lezzetli suya doyarsınız. Sık sık uyku problemi yaşayan bendeniz sabahları, oksijenin bolluğu sayesinde normalden daha dinç kalkıyorum.

Burada insanlar sağlıklarına son derece dikkatliler. Yol boyunda şahit olduğum şey bisiklet yolu ve bisikletli insanlar. Hatta çocuklar.  Kasksız bisiklete binen çocuk görmedim hiç .. Yollar köpekleri ile yürüyüş yapan insanlarla dolu. Finli kızların neden bu kadar güzel oldukları da buradan anlaşılıyor. Temiz hava, bol oksijen, yürüyüş, bisiklet, balık, erken yatma kısaca sağlıklı yaşam adına her şey var, cumartesi -pazar günleri çok fazla tüketilen alkol dışında.

Finliler köpeklerine çok değer veriyorlar. Her bir köpeğe ayrı bir fert muamelesi yapıyorlar. Helsinki’de köpek mezarlığı dahi var. Hatta köpeği ölen insanların ayin yaptıkları, evlerde köpeklerin ayrı ayrı kıyafetlerinin, diş fırçaları gibi aletlerinin olduğu,  duyduğum ve garibime giden şeyler arasında. Bunu, alışveriş merkezlerinde yer alan köpek malzemeleri satan mağazalardan da anlıyorsunuz.

Fin insanı oldukça sıcakkanlı ve nazik bir yapıya sahip. Gördüğüm saygı beni onurlandırıyor ve hoşuma gidiyor. Kuralları genelde kara kafa dedikleri göçmenlerin bozmaya çalışmalarından biraz rahatsızlar gibi. Uçakta karşılaştığım ayrımın da bundan kaynaklanıyor olabileceğini ( yanlış anlaşılmasın uçak firması Finlilere ait değildi) anlıyorum. Ara ara yabancılara karşı onların tabiriyle raşistlikler ( faşistlik) görmeniz de mümkün ve üzücü.

Gezdiğimiz şehirde ve şehrin yollarında son derece düzen hâkim. İnsanlar belli bir düzen içinde hareket ediyorlar. Şehrin cadde ve sokakları da kültürel seviyeyi yansıtıyor. 

Yine şehir gezilerimizden birinde Helsinki’de kurulan pazar yeri ilgimi çekiyor. Tezgâhtarın birine nereli olduğunu soruyorum. Bana Türkçe cevap verince çok şaşırıyorum. Konya Cihanbeyli’denmiş. Yani bizimkiler orada da pazarcılık yapıyorlar. Dünyanın neresine gidersek gidelim, kendimizi ve kültürümüzü götürüyoruz demek ki.

Şehir merkezinde tarihi yapıları ve beyaz kiliseyi geziyoruz. Eve dönüyoruz. Helsinki Başkanlık Binasının sade ve korumasız oluşu beni düşündürüyor.

Ertesi gün binanın saunasından akşama yer ayırıyoruz. Randevu saatinde malzemeleri hazırlayıp saunaya geçiyoruz. Saunanın iki girişi mevcut. Dikkat etmeksizin giriyoruz. Çok geçmeden kapı dışarıdan çalıyor. Yaşlı amca ve teyze ile orta yaşlı bayan bornozları ile duruyorlar karşımızda. Fince bir şeyler söylüyorlar. Sauna saatimizin dolduğunu ve yanlış girişten girdiğimizi söylüyorlar. Serkan Fince özür diliyor. Bir yanlışlık olduğunu anlıyoruz. Daha sonraki girişimizde saatlerin son yarım saatte çakıştığını bu sürede herkesin kendine ait iki girişten birinde hazırlık yaptığını ve çıktığını anlıyoruz ama yine de saatlerin çakışmasını çok yadırgıyorum. Çünkü saunaya ailecek çıplak giriyorlar. Ve iki girişin kapısı saunaya kolayca açılıyor.  Bu kolaylıkla karşılaşmak işten bile değil. İlginç olan bir diğer konu, bina içinde saunaya bornozlarla iniyor olmaları. Sonuç olarak bunun onların kültürü olduğunu düşünüp saygı duyuyoruz. Sauna ise hoşumuza gidiyor.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.