Selin Sayek Böke: Türkiye’nin, meclisin bu darbeyle mücadele etmek için bir OHAL’e ihtiyacı yok

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Böke’nin, Merkez Yönetim Kurulu toplantısı sonrası bir basın açıklaması düzenledi.

Selin Sayek Böke: Türkiye’nin, meclisin bu darbeyle mücadele etmek için bir OHAL’e ihtiyacı yok
29 Eylül 2016 Perşembe 19:30

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Böke’nin, Merkez Yönetim Kurulu toplantısı sonrası bir basın açıklaması düzenledi. Böke'nin basın açıklamasından satır başları şu şekilde;

Değerli basın mensupları, bizleri ekranları başında izleyen çok sevgili vatandaşlarımız, her şeyden önce hepinizi saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. 
Her hafta olduğu gibi bu haftada Cumhuriyet Halk Partisinin MYK toplantısının Türkiye gündemine dair yaptığı değerlendirmeleri paylaşmak üzere sizlerle birlikteyim. 

ŞEHİTLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET, AİLELERİNE VE DEĞERLİ MİLLETİMİZE BAŞSAĞLIĞI DİLİYORUZ
Ve her hafta olduğu gibi bir kez daha maalesef kaybettiğimiz şehitlerimizi anarak başlama ihtiyacı içerisindeyiz. Bize normalleştirilmeye çalışılan, bize olağanmış gibi gösterilmeye çalışılan bu gerçeği ve bu durumu biz asla kabul edemiyoruz. Türkiye canlarını veren bir ülke değil, bu canları yaşatmak için bu topraklarda bir şeyler yeşertebilecek bir ülke. Bize düşen görev, iktidara düşen görev Türkiye’de bu terörün son bulması için acilen kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmektir. Tekrar şehitlerimize Allah’tan rahmet, çok sevenlerine ve değerli milletimize derinden başsağlığı diliyoruz. Ve diliyoruz ki, bundan sonraki haftalık buluşmalarımıza bu cümlelerle değil, yarına umutla bakan bir Türkiye’nin bu umuduyla başlayabilelim. 

Bu umudu ortadan kaldırma gayreti son sürat devam ediyor. Türkiye 15 Temmuz gecesi bir felaket yaşadı. Bir darbe girişimiyle karşı karşıya kaldı. Ama o darbe girişimine karşı o gece Türkiye asker üniformasıyla karşısına çıkmış olan darbecilere milletin iradesinin ne olduğunu çok açık bir biçimde hatırlattı ve bunu hatırlatırken millet sokakta olma hakkını kullanarak hatırlattı. Bunu hatırlatırken millet meclisin esas yönetim mecrası olduğunu hatırlatarak yaptı. 4 siyasi parti ortak bir bildirge imzaladı ve Türkiye’nin demokrasi için çağrısını yüksek sesle dile getirdi. Unutmayalım ki, sokakta canı pahasına mücadele veren millette, o millet iradesini temsil eden mecliste o gün demokrasiyi savundu. Hep birlikte biz o gün anayasal sistemi savunduk. 

Biz 15 Temmuz’da demokrasiyi ve anayasal düzeni savunduk, savunmaya da devam edeceğiz ve çok açıkça gözüyor ki, bizim savunduğumuz bu değerlere karşı maalesef, AKP tam tersine millet iradesine, demokrasiye ve anayasal sisteme karşı açık bir mücadele veriyor. Üstelik bunu, yıllardır yaptığı alışkanlıklara tekrar tekrar dönerek yapıyor. 

MECLİSİ BOMBALAYAN FETÖ, AKP TARAFINDAN AÇIKÇA KORUNUYOR
Unutmayalım, AKP yıllarca devleti ele geçirebilmek için bir cemaatle ortaklık yaptı. Bilerek yaptı. Unutmayalım, bu askeri darbenin millet iradesine saldırmasına imkan verecek zemini yıllarca, o ortaklıkla AKP inşa etti ve unutmayalım, şimdi de askeri darbeyle başarılamayanı bir sivil darbeyle diktatörlüğü bu ülkeye yerleştirmeye çalışarak yapıyorlar. Biz asla, asla bu ülkeden demokrasinin, milletin iradesinin ve anayasal sistemin gasp edilmesine izin vermeyeceğiz. Meclisi bombalayan FETÖ, AKP tarafından açıkça korunuyor ve meclisi bombalayarak başarılamayan darbe, şimdi KHK’larla demokrasiyi bombalayarak başarılmaya çalışılıyor. Biz buna da izin vermeyeceğiz. 

DARBENİN BİR PANZEHRİ VAR, O DA DEMOKRASİ
15 Temmuz’dan beri ısrarla ifade ediyoruz. Darbenin bir panzehri var, o da demokrasi, daha çok demokrasi. Hepimiz için, hepimizin ortak olduğu bir Türkiye inşası. Ve bize düşen en önemli görev de, canı pahasına bunu sokakta savunmuş olan milletimizle beraber bu demokrasiyi savunmaya devam etmektir. Biz o gün askeri darbeye karşı Cumhuriyet Halk Partisi olarak nasıl bir direnç gösterdiysek, bugün de sivil diktaya ve darbeye karşı aynı direnci göstermeye devam edeceğiz. 

İşte bu yüzden biz kanun hükmünde kararnameleri, OHAL kapsamındaki KHK’ları Anayasa Mahkemesi’ne götürmeye başladık ve götürmeye devam edeceğiz. Çünkü, bu KHK’lar anayasada tarif edilmiş olan görev tanımlarının çok ötesine taşıyorlar. Tanımlanmış kapsamlarını çoktan hukuken aşıyorlar ve açıkça ortaya çıkan bir tablo var. Darbeyle elde edilemeyen güç, AKP tarafından şimdi KHK’larla OHAL’i sınırsız uzatma söylemleri ve uygulamalarıyla açıkça, bir sürekli diktatörlüğe dönüştürülüyor. Saray rejiminin inşasına boyun eğmeyeceğiz. Nasıl ki, bugüne kadar demokratik mücadeleyi yürüttüysek, bundan sonra da aynı kararlılıkla bu haklarımızı sonuna kadar kullanarak ve kullanmak isteyen herkesi destekleyerek devam edeceğiz. 

TÜRKİYE’NİN, MECLİSİN BU DARBEYLE MÜCADELE ETMEK İÇİN BİR OHAL’E İHTİYACI YOK
Değerli arkadaşlar, Türkiye’nin, meclisin bu darbeyle mücadele etmek için bir OHAL’e ihtiyacı yok. 15 Temmuz’dan sonrada yoktu. Biz o zamanda OHAL’e itiraz etmiştik, hatta geçen hafta bir açık çağrı yapmıştık gelin vakit kaybetmeyelim bugün OHAL’i kaldıralım demiştik. Kaldıralım ki, gerçekten darbeye panzehir olacak demokrasiyi meclisten beraber inşa edebilelim. Kaldıralım ki, bir daha Türkiye darbe girişimleriyle karşılaşmasın. Yine OHAL’i uzatmak isteyenlere bir kez daha bunu hatırlatıyoruz. OHAL’ler demokrasinin yıkılması anlamına gelir. OHAL’ler demokrasiye ihtiyaç duyulan bu darbe zeminlerinin ortadan kalkmasına imkan yaratmaz. Ancak çok açık bir tabloyla karşı karşıyayız. İktidar ülke çapında yapması gereken FETÖ temizliğini eksik yapma kararlılığı gösteriyor. Özellikle siyaset içerisindeki ve özellikle iktidar partisi içerisindeki FETÖ’cüleri koruma kaygıları, çok açık bir biçimde ortaya çıkıyor. İktidar kendi içindeki FETÖ’cüleri açıkça himaye ediyor. 

İKTİDAR KENDİ İÇİNDEKİ FETÖ’CÜLERİ AÇIKÇA HİMAYE EDİYOR
Nitekim bugünde Cumhurbaşkanı muhtarlarla yaptığı görüşme sırasında şunu söylemiş. Meclis FETÖ’yle mücadele edemez demiş. Meclis FETÖ’yle çok iyi mücadele verdi. Yeter ki, AKP meclise soktuğu FETÖ’cülerin partizan kaygılarla korunmasına son versin. Yeter ki, AKP o meclisin çalışmasına imkan yaratsın. O zaman meclis bu sorunu çok rahat çözecektir. Eğer iktidar partisi darbeyle mücadele konusunda samimiyse, eğer içtense, o zaman çok açık bir çağrımızı tekrar yineliyoruz. Dün bu konuda bir araştırma önergesi verdik. O araştırma önergesi şunu sorma ihtiyacını duyuyor. FETÖ’nün siyasi ayağı mutlaka ortaya çıkartılmalı. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, darbe girişimine yol açmış olan FETÖ’nün siyasi uzantısının da araştırılması için çok acilen bir komisyon kurulmasını istiyoruz. AKP’nin yaptığı gibi FETÖ’cülerin himaye edilmesini değil, gelin mecliste bu komisyonu kuralım ve Türkiye bu darbenin nasıl ortaya çıktığını çok açık bir şekilde görsün. 

AKP YILLARCA FETÖ İLE BİR ORTAKLIK YÜRÜTTÜ
Eğer AKP bu önergeye destek vermez ise, meclisin darbeyle mücadelesinin önünü açmak yerine OHAL ile darbe rejimi kurma arayışlarına devam edeceğinin bir anlamı ortaya çıkar. AKP yıllarca FETÖ ile bir ortaklık yürüttü. Bu kez de bu ortaklığı farklı bir kılıf altında yürüteceğinin itirafını da yapmış olur. Bu araştırma önergesinin işleme konulup konulmayacağını biz sıkı sıkıya takip ediyor ve kamuoyuyla da gelişmeleri paylaşıyor olacağız. 

ADİL ÖKSÜZ’LE İLGİLİ SORU İŞARETLERİNİN HIZLA ORTADAN KALDIRILMASI GEREKİR
Darbe ile mücadele ancak samimi bir biçimde yapılırsa başarıya ulaşabilir. Hükümetin sorması gereken soruları biz soruyoruz. Bu sorulardan biri de, Adil Öksüz’ün durumuydu. Adil Öksüz’le ilgili ortaya çıkan bu soruları esasında hükümetin yanıtlama isteği olması gerekir. FETÖ’yle gerçekten mücadele edilecekse, o zaman Adil Öksüz’le ilgili bütün soru işaretlerinin de hızla ortadan kaldırılması gerekir. Bizimde ısrarımız bu yüzden. Söyleyin istiyoruz, bulun istiyoruz, anlatın istiyoruz. Ama öyle gözüküyor ki, Adil Öksüz pekte öksüz değilmiş, açıkça yandaş medya ve AKP tarafından korunuyor. Buna bir son verilmesi gerekiyor. Darbe ile mücadele, OHAL’i uzatarak olmaz. Darbe ile mücadele ancak ve ancak meclisi güçlendirerek olur. Darbeyle mücadele muhalefet yapan akademisyeni, sanatçıyı, gazeteciyi hapse atarak olmaz. Gerçek mücadele, devleti FETÖ’ye parsel parsel teslim ettiğini itiraf eden siyasetçileri sorgulamakla ve temizleyerek olur. Darbeyle mücadele bunu bir fırsatçılığa çevirip bürokrasiyi tekrar tekrar cemaatlere teslim etmekle olmaz. Laikliği inşa ederek ve liyakat temelli bir kamu inşasıyla olur. 

Bu doğrultuda, 2004 yılında alınan ve altına bugünün Cumhurbaşkanı, o zamanın Başbakanı Erdoğan’ın da imzası olan bir MGK kararını anımsatma ihtiyacı çıkıyor. Bu MGK kararı bugüne kadar FETÖ’ye sahip çıkanın kim olduğunu çok açık bir biçimde ortaya koyuyor. 2004 yılında uyarılmış olan devlet, hükümet bu konuda uyumuş, hatta uyumayı ve uyutmayı, kandırmayı kendisi tercih etmiştir. Siyaset kurumu 15 Temmuz şehitlerine ve Türk demokrasisine bu konuda gerçek bir hesaplaşma borcu vardır. Bu borcu yerine getirmesi için de takipçisi olacağız. 

Bugüne kadar AKP bunun tam tersini yapıyor. Meclis iradesini gasp etmeye devam ediyor ve bununla beraber darbe fırsatçılığı yaparak, hala cemaatleri bu devletin ana ekseni olarak koruyor. Laiklik diyenleri, laikliği kazanacağız diyen herkesi de hapsediyor ve her türlü baskıyla yıldırmaya kalkıyor. Biz demokrasi için bu mücadeleyi veren herkesle beraber, Türkiye’de gerçek bir demokrasi inşası için mücadele etmeye devam edeceğiz. 

İKTİDARIN GÖREVİ, MOODY’SİN VERDİĞİ KARARLARI SİYASİ DİYE ÖRTMEK DEĞİL
Değerli basın mensupları, bütün bu kaotik havanın içerisinde, vatandaşımız sofrasına ekmek götürmekle ilgili kaygı duyuyor. Vatandaşımız yarın iş bulup bulamayacağıyla ilgili endişe duyuyor. Vatandaşımız eğitime zar zor gönderdiği çocuğunun yarın 6 milyonluk işsiz ordusuna katılıp katılmayacağıyla ilgili gece uykularından oluyor. Bir iktidara düşen görev ekonomisiyle ilgili gerçeklerin üzerine Moody’sin verdiği kararlar siyasi diye örtmek değil, o kararın altında yatan ekonomik gerçekleri tartışmak, varsa bir sorun bu sorunu çözmektir. Moody’sin açıklamış olduğu kararı bir siyaset penceresine sıkıştırma gayreti, o kararın içerisinde var olan ekonomi gerçeklerini karartma isteğidir. 

TÜRKİYE HER YIL ÜRETİMİNİN %4,5’U KADAR CARİ AÇIK VERMEKTEDİR
Biz buradan açıklayalım. Türkiye’nin dış finansman ihtiyacı AKP’nin modeli sebebiyle çok yüksektir. Türkiye yılda 200 milyar dolarlık bir borç ödemesi yükümlülüğünün altındadır. Her sene 200 milyar dolarlık finansman bulmak zorundadır. Bu gerçeği AKP’nin yaptığı açıklamalar saklayamaz. Türkiye her yıl üretiminin %4,5’u kadar cari açık vermektedir. Yeni borç yaratmaktadır. AKP’nin yaptığı açıklamalar bu gerçeği kapatamaz. Türkiye’nin kurumsal sağlamlığında ciddi bir zedelenme vardır. Bütün uluslararası ölçüler son 1 yıl içerisinde zaten devam eden bir eğilimin çok sertleştiğini göstermektedir. Bakın SPK’ya, halen 15 Temmuz sonrası atanması gereken iki kişi yönetimine atanmamıştır, yönetim kurulu karar verememektedir. Türkiye’nin kurumları AKP tarafından yıkılmış ve yıkılmaya devam etmektedir. Bunu AKP’nin Moody’s üzerinden kapatmaya çalıştığı söylemle kapatmak mümkün değildir. Küresel rekabet endeksine göre, Türkiye bir sene de altı sıra kaybetmiştir. Bu gerçeği AKP’nin kapatması mümkün değildir. 

TÜRKİYE’DE ALTI MİLYON İŞSİZ VAR
Türkiye’de altı milyon işsiz var. Üç milyonu iş aradığı halde bulamayan, yaklaşık üç milyonu da iş arasa dahi bulamayacağını düşündüğü için, umudunu ve kendini yarına dair geleceğini tamamen gözünden çıkarmış olan insan var. Yapılan bu siyasi açıklamalarla Türkiye gerçeği ve vatandaşın ekonomisinin gerçeğinin üstü kapatılamaz. Ve ortaya çıkan bu tablo esasında pek şaşırtıcı değil. Çünkü AKP’nin zaten yönetememe kapasitesinin olduğunu görüyoruz. 

AKP FETTULLAH GÜLEN’İN İADESİ YERİNE, RIZA SARRAF’I KORUMAYA GİRİŞİYOR
AKP Türkiye’yi yönetemiyor. Yönetemiyor olduğu içinde siyasette de, ekonomide de, dış politikada da Türkiye sürekli sorunlarla karşılaşıyor. Oysa ki; bu sorunların hepsinin çözümü mümkün. Ama bu sorunları çözmek yerine; Fettullah Gülen’in Türkiye’ye iadesi için ısrarcı olmak yerine, bu ülkenin Cumhurbaşkanı; Amerika’da yaptığı resmi görüşmelerde Fettullah Gülen’in iadesi için göstereceği çabayı göstermemek yerine, Rıza Sarraf’ı korumaya girişiyor. 

Türkiye’de çökmüş olan ekonominin neden çökmüş olduğunun cevabı da işte burada yatıyor. Yolsuzluğu yapmış olanı koruyup kollamak bu iktidarın, vatandaşın kaygısını koruyup kollamaktan çok daha önemsediği bir konu. Vatandaş için Fettullah Gülen’in iadesi önemliyken, bizim için Fettullah Gülen’in iadesi önemliyken, Cumhurbaşkanı için Rıza Sarraf’ın korunması en önemli dış politika unsuru olmuş durumda. Türkiye bir çadır devletine dönüştürülmüş. Böyle yönetirseniz Türkiye yatırım yapılamaz bir ülke olur. Böyle yönetirseniz de, Türkiye’ye Fettullah Gülen’i iade etmek konusunda kimseyi ikna edemezsiniz. 

2016 TÜRKİYE’Sİ İŞKENCENİN OLABİLECEĞİ BİR TÜRKİYE OLMAMALIDIR
Çok değerli arkadaşlar, AKP 15 Temmuz da darbeye canı pahasına direnen Türkiye’ye bugün itibariyle çok açık bir darbe rejimi yaşatıyor. Emniyette işkence itirafları artık tamamen açığa çıkmış vaziyette, biz bu iddiaların gerçek olmadığının ispatını istiyoruz. Eğer gerçekse; çözümünü istiyoruz. İşte bunun için işkence iddialarının araştırılmasının, meclis insan hakları komisyonunda yapılması talebimiz var. Bir şeyden korkuyor olacaklar ki; AKP’liler ısrarla bizim bu talebimizi hasıraltı ediyorlar. Buradan tüm kamuoyu önünde bir kez daha ifade ediyoruz. İşkence iddiaları iddiası dahi çok ciddiye alınması gereken bir şeydir. Ve görmezden gelinmesi mümkün değildir. 2016 Türkiye’si 12 Eylül’ün karanlığını yaşamış; Türkiye tarihiyle yüzleşmeyi gerektirir. 2016 Türkiye’si işkencenin olabileceği bir Türkiye olmamalıdır. Bunun mutlaka düzeltilmesi için hemen, bugün iktidarın bu komisyonu çalışması gerekmektedir. Bir yandan işkence iddiaları devam ediyor, bir yandan da keyfi uygulamalarla karşı karşıyayız. 

23 TELEVİZYON VE RADYO KANALI KAPATILDI
Yine bugün; 23 televizyon ve radyo kanalı kapatıldı. Hukuksuzca, hiçbir gerekçe olmaksızın ve üstelikte muhalefetin sesini taşıdıkları için. Kendileri başka bir Türkiye’yi anlatmak istedikleri için. Karşımızda olan tabloyu bir özetleme ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz. 15 Temmuz gecesi; darbe başarılı olsaydı, meclis işlevsiz kalacaktı, milletin iradesi darbeciler tarafından gasp edilecekti. Bugün AKP O HAL rejimi ve KHK’larla milletin iradesini açıkça gasp ediyor. Bu bir darbedir. Eğer 15 Temmuz gecesi darbeciler başarılı olsaydı binlerce insanı hukuki sürece tabii tutmadan işlerinden atacak ve hapsedeceklerdi. 

AKP LAİKLİK DİYEN HERKESE AÇIKÇA BASKI UYGULUYOR
Bugün AKP iktidarı binlerce insanı sorgusuz, sualsiz işten atıyor ve hapsediyor. Bu bir darbedir. Eğer 15 Temmuz gecesi o darbe başarılı olsaydı; bir insanlık ayıbı olan işkence yeniden Türkiye gerçeğine dönüşecekti. Bugün AKP rejimi Türkiye’yi yeniden işkence ile tanıştırıyor ve tartıştırıyor. Bu bir darbedir. Eğer 15 Temmuz darbesi başarılı olsaydı; televizyonlar keyfi olarak karartılacaktı, kapatılacaktı, medyaya baskı uygulanacaktı. Bugün AKP rejimi tam da bunu yapıyor. Bu açık bir darbedir. Eğer 15 Temmuz gecesi o darbe başarılı olsaydı; laiklik tamamen tasfiye edilecekti ve laikliği isteyenlerin hepsi baskı görecekti. Bugün AKP laiklik diyen herkese açıkça baskı uyguluyor. Bu bir darbedir. Eğer 15 Temmuz gecesi o darbe gerçekleşseydi; FETÖ’cü siyasetçiler korunacaklardı. 

AKP AÇIKÇA KENDİ İÇİNDEKİ FETÖ’CÜLERİ HİMAYE EDİYOR. BU BİR DARBEDİR
Bugün AKP açıkça kendi içindeki FETÖ’cüleri himaye ediyor. Bu bir darbedir. Eğer 15 Temmuz gecesi darbeciler başarılı olsaydı; Türkiye’nin uluslararası itibarı da ekonomik kredibilitesi ve inanılırlığı da tamamen yok edilmiş olacaktı. Bugün aynen bu durumu yaşıyoruz. Bu AKP’nin Türkiye’ye yaptığı çok açık bir sivil darbedir. Ve biz 15 Temmuz’da meclisi, anayasayı, milletin iradesini, laikliği ve demokrasiyi nasıl üniformalı darbecilere karşı savunduysak; bugünde üniformasız bu darbecilere karşı savunmak da çok kararlıyız. Bu ülkeye hak ettiği bir demokrasiyi, hak ettiği özgürlükleri ve hak ettiği birlik beraberlik duygusunu mutlaka yerleştireceğiz. 

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

ERDOĞAN FABRİKA AYARLARINA DÖNMÜŞ GİBİ GÖZÜKÜYOR
Bir gazetecinin, Erdoğan’ın Lozan açıklamalarını nasıl değerlendirirsiniz? sorusu üzerine Böke;
''Öyle gözüküyor ki; Erdoğan’ın Erdoğan’ı ikna etmesi gerekiyor. Çünkü farklı dönemlerde baktığınızda Erdoğan’ın farklı açıklamaları var. İzin verirseniz belki bir kaçını hatırlatmak gerekir. Daha bundan iki ay önce belki 24 Temmuzda Cumhurbaşkanı yaptığı bir açıklamada şunu diyor; “Lozan antlaşması ile diplomasi ve uluslararası hukuk alanına taşınarak tescil edilmiş bir zafer vardır. Bu antlaşma yeni kurulan bir devletimizin tapusu niteliğindedir” demiş. Bu ülkenin tapusu dediği antlaşmaya bugün çıkıp başka bir şey söylüyor. Çok da şaşırmıyoruz. Erdoğan fabrika ayarlarına dönmüş gibi gözüküyor.'' ifadelerini kullanarak cevap verdi.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.