Dine Karşı Din


Alpaslan Fakılı

Alpaslan Fakılı

29 Şubat 2016, 21:18

Aslında Finlandiya ile ilgili üçüncü yazımı yazmam gerekiyordu. Epey de ara verdim. Farkındayım. Yazı çalışmalarında fazla boşluk oluşturmamak gerek. Onu da biliyorum. Ama ancak oldu işte. Konu da fazlaca ara verince Helsinki ile ilgili yazı dizimin üçüncüsünü sonraya bırakma kararı aldım. Kim bilir belki yeni bir gidişle ek bilgilerle… Bugün farklı konulara değinmek istiyorum. 

Epeydir yazmak istediğim konulardan biridir, din konusu. 

Ben bir din adamı ya da ilahiyat fakültesi mezunu değilim. Ancak dine bakışımda ve onunla ilgili şeyler söylemede bunların çok da gereklilik arz etmediğine inandığım için bu konuda da bir iki şey söylemeye ve yazmaya karar verdim. Yani yazdıklarım sadece beni bağlar… Benim anladıklarımdır. 

Bu arada yeri gelmişken yeni yayın hayatına başlayan kamusaati.com sitesine de başarılar dilerim. 

Şimdi gelelim konumuza… Öncelikle nedir din? Ne değildir?

Benim okumalarım sonucu gördüğüm şudur ki İslam özelinde konuştuğumuzda din, Hıristiyanlık ve Yahudilik veya dinler gibi sadece belli şekil, hareket ve ritüeller değildir. Yani sadece Pazar günü kiliseye gitmek, cumartesi sinagoga gitmek veya cuma günü camiye gitmek değildir. Bu söylediklerimiz sadece Hıristiyanlık, Yahudilik ve diğer dinler için geçerlidir. 

Kelime olarak din -Kuran’ın genelinden edindiğim izlenime göre- hayatın kendisidir. 

Tarih boyunca Hakka ve Batıla dayalı dinler vardır.  Şeriati’nin de deyimiyle bu iki din tarih sahnesinde diyalektik bir mücadele içindedirler…

Tarih sahnesinde batıl dinler birçok kisve altında çıkar ortaya. 

Günümüz dünyasında kapitalist azgınların (Kuran’daki ifadesiyle azgınların-tağutların) hayatı belirlediği kapitalist din, yürürlükte olan batıl dindir.  

İslam, hayatın tamamına dair bir söylemi olan özellikle de ideolojik yönü de olan bir dindir. Yani din, İslam için konuşursak hayatın kendisidir. 

Peki, nedir İslam? 

İslam, kendisine girerken insanların söylediği “la ilahe illallah” ile başlayan bir dindir. Bu söz bu dinin giriş formülüdür. O halde onu kısaca açıklamakta fayda var. 

Bu söz aslında imanın (inanç ve güven) başlangıcıdır. Sözün başında geçen “la” yani reddetmek, demektir. Peki, neyi reddetmek?

Evet, sözün can alıcı kısmı buradan başlar. Başlayalım açıklamaya o halde. 

La demek eşit yaratılmış, birbirinden farkı olmayan (sınıf ve ırk yönünden) insan toplulukları içinden yani halk içinden çıkıp halka başkaldıran kendini halktan soyutlayan, kibirlenen, halkın yani hakkın mülkünde ortaklığa kalkışan, halkı ve onun üzerinde yaşadığı coğrafyayı kendine ait gören, kendini ayrıcalıklı gören, ilahlık iddiasında bulunanların iradesini ve esaretini, hayatlarımız üzerindeki tasarruflarını reddetmektir.  Yani kurallarını onların belirlediği yaşam tarzını reddetmektir. 

Mülkü yani egemenliği kendine ait görenler, onu tabiidir ki kendi heva (rant) ve heveslerine göre yani kendi istek ve arzularına göre kullanmak isterler. Oysa Kuran’a göre Rab yani sahip sadece ve sadece Allah’tır. İnsan ise Rabbin mülkünde hak ettiği oranda tasarruf yetkisine sahiptir. Dolayısıyla kulluk edilmeye layık olan da odur. 

Kısaca la demek kula kulu reddedip sadece Allah’a kulluk etmektir. Zaten sözün devamı illa Allah da ( ancak Allah’a …) onu ifade eder. 

Günümüzde bilindiği üzere dünya üzerinde emperyalistler ve ülkemizde de kapitalistler Allah’ın iradesine başkaldıran ve halktan kendini soyutlayan ve Allah’ın halka bahşettiği nimetleri sadece kendine ait gören zümrelerdir. 

La demek herkesin (halkın) yediğinden yemek, herkesin (halkın) giyebildiğinden giymektir. Ötesi halka-hakka başkaldırmaktır. 

Halka karşı kibirlenenler, Allah’a karşı kibirlenenlerdir.

 Allah’ın insanlığa bahşettiği nimetleri sadece kendine ait görenler, insanların doğadaki ve Allah’ın onlara bahşettiği rızıkları gasp edenlerdir onlar, yani la denmesi gerekenler. 

Alternatif yaşam tarzı yani İslam’ın ortaya koyduğu hayat tarzı ise ümmet dediğimiz sınıf ve ırk üstünlüğünün olmadığı toplumsal birlikteliktir. 

Bu birliktelikte empati vardır. Ümmete inanan ve ümmetin ferdi olabilenler halk ile halk olur denize karışan bir damla su gibi katarlar insanlar arasına kendilerini. Kendilerini halktan-haktan üstün görmezler. Çünkü halka başkaldıran hakka başkaldırır.  (“Faiz yiyenler Allaha ve resulüne savaş açmışlardır.” Der Kuran’da. Burada insanın Allah’a karşı açabileceği bir savaş söz konusu değildir. Söz konusu olan Allah’ın halka karşı kibirlenenleri kendine karşı büyüklenmiş kabul etmesidir.)

İnananlar herkes gibi yaşarlar, yerler ve içerler. Lüks, gösteriş ve çoğaltma derdinde değildirlerdir. Ellerinde insanlardan kendilerini ayıran soyutlayan fazlalığı paylaşırlar. Rivayetlere göre peygamberimiz o bulunduğu dönemde kibir, gösteriş ve zenginlik sayılan uzun elbise giymeyi ve altın yüzük takmayı, gösterişli evlerde yaşamayı yasaklamıştır. 

Bu anlamda Kuran’da dünya hayatının geçiciliğine vurgu yapılarak, dünyada kalacakmış gibi ihtiyaç fazlası mal biriktiren, mal çoğaltma yarışına giren insanlara hep dünyanın geçiciliği vurgulanmış ve “rabbinizin katında olanlar sizin yığıp biriktirmekte olduklarınızdan daha hayırlıdır” denmiştir. Yani ümmet dediğimiz sınıf üstünlüğünün olmadığı, herkesin denk yaşadığı toplumda insanlara bunun karşılığında ahret hayatı hatırlatılmıştır. 

İslam’ın tüm ritüellerinde de bu durumun yerleşmiş olduğunu görebiliriz. Hac eşitliği, namaz toplumsal eşitliği ve bir yöne bakmayı, infak boşlukları doldurmayı, oruç olmayanın halinden anlamayı hatırlatır. 

Bu dinde tüm haram kılınan yani yasakların emek temeline dayandığını görürüz. İnsanın en temel hakkı emeğidir. Onun için herkesin hakkını eksiksiz alacağı gün herkes çabasının karşılığını görecektik.

Hırsızlık emeğe yapılan bir saygısızlık, faiz emek sömürüsü, kumar emeksiz kazançtır.  Anne babaya emekleri nedeniyle saygı esastır. 

Özetle söylemek gerekirse din olarak İslam hayatın kendisidir. Din olarak İslam’ı, Hıristiyanlık ve Yahudilik ile değil yine hayatın kendisi kapitalizmle karşılaştırmak daha doğru olur.

Yine İslam esas olarak Allah’tan başkasına kulluğu reddeder. Bunun hayattaki karşılığı sınıf ve ırk üstünlüğünün olmadığı ümmet dediğimiz Allah Rasulü Hz. Muhammed’in Medine’de ortaya koyduğu eşitliğe, adalete ve paylaşıma dayalı toplumsal yaşam tarzıdır. 

Her kim Allah’ın mülkünde sahiplik iddiasında bulunursa o Allah’a ve onun dünya hayatındaki karşılığı halka başkaldırmış olur. 

Her kim de mümin olmak istiyorsa Allah’a başkaldıran iradeyi reddetmesi yani la demesi gerekir. 

La (hayır) diyen her kişi de halka karışmalı ve herkesin yiyebildiğinden yemeli, giyebildiğinden giymelidir. Yani ben lüks arabalara binerim ama başörtüsü de takarım lüks rezidanslarda da yaşarım diyemez. 

İlerleyen zamanlarda fırsat oldukça dinle ilgili konulara gireceğiz. 

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Filiz Yıldız - 8 yıl önce
Alpaslan Hocam, benim için oldukça önemli olan bir konudur "Din"... Anlatımınız akıcı... Bilgiler açıklayıcı ve öğretici... Hep söylediğim, içimden geçirdiğim ve geçireceğim Kelime-i Tevhid'in ilk kelimesi "La" nın anlamını içeriğini öprendim... Çok teşekkür ederim... Kaleminize, yüreğinize sağlık...